Cengiz Han’ın komutanları Cebe ve Subidey Noyanlar 1223 yılında Kalka Savaşında Rus-Kıpçak birleşik ordusunu, sahte ricat taktiğiyle yenerek Deşt-i Kıpçak’a (Güney Rusya bozkırları) girdiler. Cengiz Han, bu bölgeyi büyük oğlu Cuci’ye yurt olarak verdi. Bu şekilde Deşt-i Kıpçak’ta Altın Orda kuruldu. 1227 de Cuci attan düşerek ölünce yerine oğlu Batu Han geçti ve 1228 ile 1238 arasında günümüz Rusya’sından Macaristan ve Karpatlara kadar olan bölgenin tamamını ele geçirdi.
Ruslar, Moğol ordularına, onlarla birlikte gelen Türk Boylarına ve bölgede eskiden beri bulunan Kafkas Türkleri ile Kıpçak, Karakalpak, Berendi, Nogay boylarına toptan “Tatar” demişler, gündelik hayatta ve resmi belgelerde hep bu isimle anmışlardır. Aynı durum Çin için de geçerlidir. Kuzeylerindeki tüm halkları (Türk-Moğol ayırmadan) çoğunlukla “Ta-ta” olarak tanımlamışlar, zaman içinde bu isim Tatar olarak yerleşmiştir. Moğol topraklarına 1240-1300 arasında seyyah ve misyoner olarak gelen William Von Rubruk,Giovanni Plano Carpini ve Marco Polo gibi batılılar da Moğolları kimi zaman Tatar olarak anmışlardır. İbn Battuta bütün bölgeyi şehir şehir gezmiş, yaşayan halkları da tek tek sayarak büyük çoğunluğunun “Etrak” (Türk) olduklarını bildirmiştir. Günümüzde, Kazan, Kırım, Astarhan ve Kuzey Kafkas Türk Halkları halen “Tatar” olarak bilinmekte, kendileri de bu ismi benimsemiş durumdadırlar.
Altın Orda’nın ilk Müslüman Hanı olan Berke, aynı zamanda Mısır Türk Memlüklerinin meşhur Sultanı Baybars’ın Kayınpederidir. Altın Orda kudretli Özbek Han’dan sonra gerileme ve dağılma sürecine girmiştir. Berdi Bek Han, tahtını sağlama almak için kendi soyundan tüm akrabalarını öldürtmüş, bir tek oğlunu bırakmıştır. Hatta bu sebeple halk arasında “Kökün Kırgan Köten Han” olarak anılmıştır. Ancak oğlu kendisinden önce ölünce devlet dağılma sürecine girmiştir.
Batu Han, soyundan gelen Hacı Giray Kırım Hanlığını, Uluğ Muhammed Han Kazan ve Kasım Hanlıklarını kurmuştur. Astarhan bir süre Altın Orda’ya bağlı kalmış Mahmud Han döneminde o da müstakil hale gelmiştir. Devletin önemli süvari güçlerinden olan Nogaylar da Altın Orda’dan ayrılıp kimi zaman Kırım Hanlığının, Kimi Zaman Kazan Hanlığının kimi zaman da Rusların yanında süvari olarak savaşlara katılmışlardır.
16. -17. Yüzyıl arasında özellikle Kırım Tatarları Osmanlının vurucu gücünü ve en etkili süvari birliklerini oluşturmuştur. Belgrad’dan Eflak-Boğdan’a, Azak seferlerinden İran seferlerine koşturup durmuşlardı. Tatar süvarileri sefere birkaç at ile gelirlerdi. Orta boylu, oldukça hızlı ve sıcak ve soğuk iklime dayanıklı Tatar atları, hiçbir nizamlı askerî birliğin ulaşamayacağı uzaklıklara akıl almaz bir hızla gidebilirlerdi. Tatar birlikleri bir günde aralıksız on üç saat yol alabiliyor, çevrede yetişen her türlü bitki ile beslendiklerinden erzak sorunu yaşamıyorlardı. Nehirleri ve bataklıkları hızla geçebilmek üzere eğitildiklerinden hiç çekinmeden yüzebiliyorlar, çoğu zaman ordu geçişi için köprü kurulmasına ihtiyaç duymuyorlardı. Sefer öncesinde bölgede yağma ve talan hareketleri yaparak düşmanı yıpratıyorlar, ani baskınlarla esirler alarak düşmanın planlarının öğrenilmesinde rol oynuyorlardı. Sıcak temas ve yakın dövüşten uzak durmaya çalışan Tatarlar, kargı, cirit, tabanca, tüfek, kılıç, hançer gibi her türlü silaha hakim olsalar da en çok uzun menzilli bileşik kavisli yaylarını kullanıyorlardı.
Düzenli ordu savaşlarında (Osmanlı’nın Hotin Seferi’nde olduğu gibi) düşman mevzileri aşılamadığında, ani ve yıkıcı talan seferleriyle düşmanı barışa zorlayabiliyorlardı. Geri çekilen piyadeyi koruma, kaleleri kuşatan birliklere perdeleme yapma, düşman iletişimini baltalama, istihbarat toplama, piyadeyi koruma, geçici olarak kale garnizonlarında hizmet etme, sınır ötesindeki köy ve kasabaları yakıp yıkarak düşmanın savaşma azmini kırma gibi çok etkili hizmetler veriyorlardı.
Şenol SOYDAN
14/08/2015- Kocaeli