İlk Babil Krallığı, M.Ö. 19. yüzyılın başında kurulmuş ve Amurru kökenli bir yönetici ailesine sahiptir. En çok bilinen hükümdarları ise adıyla özdeşleşmiş yasaları ile tanınan Hammurabi’dir (M.Ö. 1792-1750). Hammurabi, Babil gibi dönemin bir başka önemli kenti Asur’u da ele geçirmeyi başarmıştır. Ancak, Hammurabi’nin bu başarısını büyütmemek gerekir çünkü Anadolu kentlerinin Hurri baskısı sonucu Mezopotamya Bölgesi ile bağlantılarının kopması dolayısıyla, gücü Anadolu’daki kolonileri ile doğru orantılı olan Asur büyük güç kaybetmiştir. Hammurabi de böyle bir dönemde Asur’u kendine bağlamıştır. Ancak Eski Babil İmparatorluğu, Hammurabi’den sonra gözle görülür biçimde bir güç kaybı yaşamaya başlamış ve Asur ülkesinde siyasi etkisini kaybetmiştir. Bu da yetmezmiş gibi en önemli ekonomik kaynağı olan körfez ticaretini de hakkında pek fazla bilgi edinemediğimiz Deniz Ülkesi Hanedanlığına kaybetmiştir. Bundan sonra çok güçlü bir siyasi örgüt görüntüsü çizemeyen Eski Babil Devleti, Anadolu’nun zengin maden yataklarının denetimini sağladıktan sonra büyük bir gelişme gösteren Hitit Devleti gibi güçlü bir rakibi karşısında bulmuştur. Nitekim Hitit Kralı Murşili (yaklaşık M.Ö 1620-1590) M.Ö. 1595 yılında Halep kentini tahrip ettikten sonra Babil üzerine yürümüş ve bu devleti ortadan kaldırmıştır.
Babil’in, Murşili tarafından ele geçirilmesinden sonra bu kez bölgede Kassit adını verdiğimiz topluluk siyasi gücü eline almaya başlamıştır. Kısa sürede Babil’e egemen olan Kassitler böylece Orta Babil adını vereceğimiz dönemin egemen topluluğu olmuşlardır. Onlar da Eski Babil Krallığı’nın görevini üstlenerek Asurlar ile mücadeleye başlamışlardır. Hitit Devleti’ni bir İmparatorluğa dönüştürmesi ile bilinen 1. Şuppiluliuma (M.Ö. 1344-1322), dönemin Babil Kralı’nın kızı ile evlenerek onların üzerinde nüfuz kazanmaya çalışmış ve bu sayede Mitanniler ile olan mücadelesinde avantaj sağlamaya çalışmıştır. Hitit yönetiminde Tavannana adını alan İmparator eşlerinin çok önemli etkisi olduğunu da söyleyelim. Babil Kralları da Hitit gibi önemli bir gücün desteğini alarak bölgedeki diğer rakiplerine karşı kendini güvencede tutmayı istemişlerdir. Ancak bu öngörüleri fayda vermemiş ve kendine Evrenin Kralı unvanını yakıştırmasıyla bilinen Asur-Uballit (yakl. M.Ö. 1365-1330) gibi önemli bir yönetici etrafında çıkış yakalayan Asur Krallığı’na boyun eğmek zorunda kalmışlardır. Buna rağmen bir süre daha bağımsızlıklarını korumayı başaran Kassitli Babiller nihayet M.Ö. 1237 yılında Nihriya’da yapılan ve Hititlere karşı Tukilti-Ninurta’nın (M.Ö. 1243-1207) önderliğindeki Asur’un zaferi ile sonuçlanan savaştan sonra egemenliklerini kaybetmişlerdir. Kassit Kralı zincire vurularak Babil şehrine getirilmiştir.
Orta Babil Dönemini sona erdiren Tukilti-Ninurta’nın ardından başa geçen Asurlu Krallar pek başarılı olamamışlar ve Babil Kenti M.Ö. 1158 yılında Şutruk-Nahunte isimli Elam Kralı tarafından ele geçirilmiştir. Üzerinde Hammurabi Kanunu’nun yazdığı stelin de içinde yer aldığı birçok eser bu işgal sırasında Elam başkenti Susa’ya taşınmıştır. Bu gelişmelerle birlikte Asurlular genişleme hedefinden vazgeçmişler ve çekirdek ülkelerine çekilmişlerdir. Bu durumun getirdiği bir sonuç olarak bölgede önemli değişikler ortaya çıkmış ve özellikle Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye’de krallıklar kuran Aramilerin yükselişi başlamıştır. Ne var ki Tiglat-Pileser (M.Ö. 1114-1076) dönemi ile birlikte Asur’un yeniden güçlenmeye başladığı ve bir yenilenme sürecine girdiği anlaşılmaktadır. Ancak uzun vadede Aramilerin yükselişi Asur’un gücüne karşı gelmeyi başarmış ve Asur Kralı Asur-Nasirpal (M.Ö. 1049-1031) döneminde Mezopotamya bölgesinin çok büyük bir kısmının denetimi Aramilerin eline geçmiştir. Kuzey Mezopotamya’daki ağırlıkları güneyine oranla çok daha fazla olsa bile Aramiler, Babil ve çevresinde de etkilerini arttırmışlar ve bunun bir sonucu olarak Babilliler ile akrabalık ilişkileri kurmuşlardır.
Aramilerin baskısı sonucu bir durgunluk dönemi yaşayan Asur Devleti M.Ö. 10.yüzyıldan itibaren yeniden yükselişe geçmiştir. Bu yükselişle birlikte bölgedeki dengeleri değiştiren Asur Devleti için bu andan itibaren Yeni Asur Dönemi başlayacaktır. Yeni Asur Devleti’nin esas patlamayı yaptığı 2. Adad-Nirari (M.Ö 911-891) döneminde Babil’e yapılan seferle bölgedeki hammadde kaynaklarının denetimi Asur’un eline geçmiştir. 2. Adad-Nirari’nin amacına ulaştığı bu sefer sonunda Babil ülkesi fethedilmemiştir. Asur Krallığı, Adad-Nirari’den sonra da Babil’e bağlı şehirler üzerinde Asur etkisi artarak devam etmiş ve birçoğunu vergiye bağlamışlardır. M.Ö. 9.yüzyılda Şalmaneser isimli kralları, bir Arami boyu olan Kaldelilere karşı Babil ile iyi ilişkiler kurarak birlikte mücadele etmelerini sağlamıştır. Asurlular, uzunca bir süre Aramilerle olan mücadelesini sürdürmüşlerdir. Hatta bu mücadelenin bir sonucu olarak zaman zaman ciddi duraklama dönemi geçirmişlerdir. Bu duraklama dönemlerinin en uzunu olan süre sonunda başa geçen Asur Kralı 3.Tiglat-Pileser (M.Ö. 744-727) dikkat çekmektedir. 3. Tiglat-Pileser, Arami grupları yendiği gibi Babil Krallığı’nın başına da kendine bağlı birini geçirmiştir. Uygulamış olduğu sürgün politikaları ile içinden çıkılmaz nüfus sorunlarını çözmeyi başaran 3.Tiglat-Pileser’in Asur’un gelmiş geçmiş en önemli İmparatorlarından biri olduğu kesindir ve M.Ö. 734 yılında İsrail Krallığı’nı da yağmalayıp halkı üzerinde tehcir politikaları uygulamıştır. 3.Tiglat-Pileser ve ondan sonra gelen Asur Kralları’nın Babil yönetici sınıfı üzerine etkileri büyük olmuş ve onların siyasi örgütlenme ve idari görüşlerini benimsemişlerdir.
Elamlıların da aynı dönem içinde güçlenmesi ve Babil üzerinde tehdit oluşturmaları üzerine 2.Sargon (M.Ö. 721-705) M.Ö. 710 yılında Babil’i kendi sınırlarına dahil etmekten başka bir yol olmayacağını anlamış ve bunu gerçekleştirdikten sonra yani iki ülkeyi birleştirerek başkentini Dur-Şarrukin’e (Khorsabad) taşımıştır. 2.Saron’un ölümünden sonra Asur Kralı olan Sennaherib (M.Ö. 705-681) ise Asur’un sınırlarının daha da büyümesi sonucu başkentini çok verimli tarım arazileri olan Ninova’ya taşımıştır. Ninova’nın kurulmasının Babil ülkesi adına önemi büyüktür. Çünkü Kaldelilerin, Asur ile mücadelede geri adım atmaması ve M.Ö. 696 yılında Babil kentini ele geçirmeleri üzerine Sennaherib M.Ö. 689 yılında buraya sefere çıkmış ve Babil ülkesi içindeki birçok tapınağı yerle bir etmiştir. Babil kenti de bundan payını almış ve birçok kutsal eşya ve ganimet bu istila hareketi sonrasında Ninova’ya taşınmıştır.
M.Ö. 7. yüzyıl boyunca Babil kentinde sular hiç durulmamıştır. M.Ö. 652’de Arami unsurlar yeniden ayaklanmışlar ama evrensel bir hükümdarlık iddiası taşıyan Asurbanipal (M.Ö. 669-627) M.Ö. 650 yılında Babil kentinin bir kez daha tahrip etmekten hiç çekinmemiştir. Asurbanipal öldükten sonra Aramiler, Babil ülkesinde kalıcı egemenliklerini sağlamaya muvaffak olmuşlardır. M.Ö. 626 yılında kendini kral ilan ederek Yeni Babil Hanedanlığı’nı kuran Nabopolassar (M.Ö. 626-605) Asurlular ile 10 yıl boyunca çarpışmış ve bu çarpışmalardan Mısır Kralı’nın desteğini de alarak galip gelmiştir. Bununla da yetinmeyen Nabopolassar, bölgenin yükselen gücü Medler ile birlikte hareket ederek M.Ö. 612 yılında Ninova’nın düşmesini sağlamış ve Asur Devleti bundan sonra yıkılmıştır.
Nabopolassar’ın ardından tahta geçen Babil Kralı 2. Nebukadnezar (MÖ 605-562) öncelikle Levant Bölgesine yaptığı seferler sonrasında bu bölgeyi denetimi altına almış, ardından MÖ 597 yılında ise Kudüs’ü ele geçirdikten sonra Yahudileri tehcir edip, Asur ve Babil şehirlerine sürmüştür. Babil Devleti’ni siyasi ve askeri yönden teşkilatlandıran ve ele geçirdiği bölge zenginlikleriyle yeni imar etkinliklerine girişen ve bu anlamda Dünya Harikalarından biri kabul edilen “Babil’in Asma Bahçeleri” ile tanınan 2. Nebukadnezar, Babil’i bu dönemin en büyük gücü haline getirmiştir.
2. Nebukadnezar da tarihteki diğer emperyalist örnekleri gibi sürekli büyüme hedefi taşımış, bu nedenle kendini yeteri kadar güçlü hissettiği anda Mısır’ı istila hareketine girişmiştir. Ancak Mısır Kralı 2. Neko, Nabukadnezar’ı durdurmayı başarmıştır. Mısır, bundan sonra 2. Neko’nun Yunan Donanmasını örnek alarak başlattığı denizcilik etkinliklerine önem verirken Nabukadnezarlı Babil ile mücadelesini de sürdürmüştür. Bu süreç içinde Nabukadnezar’ın ele geçirdiği topraklar üzerinde yaşayan Yahudiler tarafından Mısır’a önemli bir göç yaşanmıştır. Kral Apries (M.Ö.589-570) döneminde Nabukadnezar’ın istila ettiği topraklar üzerine askeri harekatlar yapılsa da başarılı olamamışlardır.
2. Nebukadnezar MÖ 562 yılında öldükten sonra altı yıl süren bir istikrarsızlık ve iç savaş döneminden sonra Babil tahtına Nabonidus (MÖ 556-540) çıkmıştır. Bu süre içinde Mısır’ı bir istikrara kavuşturmuş olan Kral Amasis (M.Ö. 570-526) ise Babil-Mısır arasında sorun teşkil eden topraklarda nüfuzunu arttırmıştır. Nitekim Nabonidus tahta çıktıktan itibaren yalnızca iki yıl Babil şehrinde kalmış daha sonra ülkesinde çıkan bulaşıcı hastalıkları öne sürerek ve oğlunu kendi yerine vekil bırakarak Arabistan’a gitmiş ve on yıl boyunca orada yaşamıştır. Nabonidus, geri döndüğünde bu kez çok büyük bir rakip ile karşı karşıya kalmıştır. Anadolu’yu fethetmiş olan ve askeri açıdan çok güçlü durumda bulunan Pers Kralı 2.Kiros (M.Ö. 559-530) karşısında bir varlık gösterememiştir. Nabonidus’u tahtından indiren 2. Kiros, M.Ö. 539 yılında Babil şehrini ele geçirdikten sonra, Babil İmparatorluğuna da bir daha kurulamayacağı üzere son vermiştir.
Babil’in ele geçirilmesiyle birlikte Pers İmparatorluğu çok önemli bir mali kaynak elde etmiştir. 2. Kiros tarafından Nabukadnezar döneminde Kudüs ve Filistin’den sürülerek getirilen Yahudilere MÖ 536 yılında özgürlükleri verilmiş ve topraklarına dönmeleri sağlanmıştır. 2. Kiros, ayrıca Asur ve Babil’in tehcir ettiği diğer insanlara da özgürlüklerini geri vermiştir.
Umut EKER – 18/09/2017
Derleme: Geçmişin Işığında Cilt-I
KONUYLA İLGİLİ KAYNAKLAR:
Ceylan A., Pers Tarihi – İstanbul Ü. AUZEF Ders Notları
Konyar E., Mezopotamya Tarihi – İstanbul Ü. AUZEF Ders Notları
Roaf M., Mezopotamya ve Eski Yakın Doğu
Shepard B.C., Uygarlıklar Tarihi