Günümüzde yapılan araştırmalar neticesinde yerküremizin yaşı yaklaşık 7 milyar yıl olarak hesaplanmaktadır. Böylesi bir süreyle kıyasladığımızda oldukça az olduğunu söyleyebileceğimiz son 200.000 yıllık süre içindeyse Homo Sapiens adını verdiğimiz günümüz insanı yaşamaktadır. Bu süre dünyanın şimdiye kadar geçirdiği evrelerin içinde yalnızca 1/35.000 gibi az bir bölümünü kapsamaktadır. Yani dünyanın oluşumundan bu zamana geçen süreyi 35.000 eşit parçaya ayırsak, insansız geçen süre 34.999 birim iken insanların yaşamaya başladığı süre yalnızca 1 birim ile gösterilebilir. Biraz aranız bilgisayar programları ile iyiyse ve bu oranı pasta grafiği ile Excel programında göstermek isterseniz, pastanızı ne kadar büyük yaparsanız yapın insanlı geçen süreye ait bölümü gözle göremezsiniz. Yine birçok fizik problemini çözerken 1 sayısını 35.000 sayısının yanında ihmal edebilir ve elde edeceğiniz sonucu sıfıra yakın bir hata ile bulabilirsiniz. Yani Dünya bir fizik problemi olsa ve İnsanlı geçen yaşam ihmal edilse reel olarak herhangi bir kaybımız olmaz. Ancak İnsanın aklını kullanmaya başlaması ile birlikte süregelen tüm olaylar bugün İnsanoğlunun gündeminin yaklaşık tamamını oluştururken, sözü geçen uzun süre ise ihmal edildiğinde bir kaybı yok görünebilmektedir.
Bugün yapılan araştırmalara göre “akıllı insan” adını verdiğimiz Homo Sapienslerin en eski ataları olarak dayandırılan Homo Erectusların da yalnızca 1 milyon yıl önce yaşadığı anlaşılmakta ve buradan hareketle yukarıda yaptığımız türden bir fikir yürütme ile yine dünyanın yaşına kıyasla görece uzun zaman önce yaşamadıkları söylenebilmektedir.
Canlı türlerinin sınıflandırılmasında kullanılan terimlerden Homo “Adam, canlı” anlamına gelirken Erectus, “dikilen, dik duran” ve Sapiens “aklını kullanan” anlamlarını taşımaktadır. Bunlardan önce var olan tür ise Homo Ergaster adıyla anılmakta ve bu türün çıkışıyla ilgili 2,5 milyon yıl öncesine işaret edilmektedir. Ergaster, “çalışan” anlamına gelmekte olup Homo Ergasterler henüz dik durabilme becerisine sahip olmadığı için bu beceriyi kazandığında Homo Erectus adını alacaktır. Aslında evrim sürecinde insana benzer niteliklere ulaşan ilk canlılara insanımsı anlamına da gelen “Hominid” adı verilir. Pelvis yani leğen kemiğinin dik durmasını sağlayacak şekilde değişmesi ve başparmağın “opposition” durumuna evrilerek iş yapmayı sağlayacak duruma gelmesi türler arasında evrimsel geçişi tanımlarken ele alınan kriterlerdir. Bunun yanında beynin koruyucusu olan kafatası boşluğunun büyümesi de önem taşımaktadır. Evrimleşen beyin, en sonunda korteks dediği yapıya sahip olmasıyla birlikte düşünen ve değer yaratan bir yapıya kavuşmuştur.
Homo Erectuslar, ses ile iletişim kurabilmekte ve aileler şeklinde yaşamaktaydılar. Henüz Homo ergasterler döneminde başladıkları çalışma alışkanlıklarını geliştirmişler ve ayrıca ateşi kullanmaya başlamışlardır. Homo Erectusların ateşi kullanmaya başlamaları ve bununla bağlantılı olarak beslenme tiplerinin farklılaşmasının da beynin gelişmesine katkıda bulunduğu söylenebilir. İlk olarak Afrika’da yaşayan Homo Erectusların M.Ö. 800.000 ile 400.000 yılları arasında geniş çapta bir göç yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu göç nedeni olarak yeni bir buzul çağının başlaması ve iklimin değişip kuraklaşması sonucu Homo erectusların besin ihtiyacını karşılayamaması gösterilir. Yeryüzündeki iklimin değişikliklere uğraması sonucu canlılarda bu değişime ayak uydurmak için değişimlere uğramışlardır. Zaten yeryüzü, sürekli bir buz çağının sona ermesinden bir başka buzul çağına geçilmesi döngüsü içindedir. Ancak bu periyotlar sabit değil, değişkendir. Son buzul çağında bundan yaklaşık 13.000 yıl önce sona ermiş ve günümüzde hala sürmekte olan “Holocene” adını verdiğimiz iklim açısından durağan bir döneme girilmiştir.
Çin’de Long-Shan mağarasında yaşayan Homo Erectus “Pekin Adamı”nın M.Ö. 670.000 ile 400.000 arasında yaşadığı hesaplanmıştır. Bu büyük göç sırasında yaklaşık M.Ö. 690.000 yılında dünyanın manyetik alanında değişme olmuş, bu değişme daha sonralarda da yaşanmıştır. M.Ö. 450.000 – 400.000 arasında ise sıcak bir dönem yaşanmış ve yaklaşık 30.000 yıl sürmüştür.
Homo Erectusların evrimi sonucu M.Ö. 500.000 – 300.000 yılları arasında Avrupa’da Homo Heidelbergensisler ve Neanderthaller çıkmıştır. Bu türler de kendi türleri içinde ses ile iletişim kurabilmekte fakat henüz çene yapılarının hece yapmaya uygun olmayışı yüzünden konuşmayı beceremiyorlardı. Ancak M.Ö. 300.000 yılından itibaren çene yapılarında ve gırtlakta meydana gelen değişimler ile birlikte konuşmanın önü açılmıştır.
M.Ö. 300.000 – 200.000 yılları arasında Homo Erectus’lardan Homo Sapiensler evrilmiştir. Yakın zamana kadar yapılan DNA analizlerine göre Homo Sapienslerin Afrika’da ortaya çıktığı ve dünyaya yayıldıklarına işaret eden bulgular ağırlıkta olmasına rağmen yeni analiz ve bulgulara göre aynı dönem içinde Asya ve Avrupa’da da Afrika’dakilere eşzamanlı olarak Homo Sapienslerin yeni bir tür olarak ortaya çıkmış olabileceği fikri de kuvvetlenmektedir. Her şeye rağmen günümüz dünyasında yaşayan insanların babadan oğla geçen Y-DNA kromozomların analizleri neticesinde hepsinin tek bir soyda toplanabildiği ve onun anavatanın da Afrika olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bugünkü insan halini alan Homo Sapiensler, atalarının özelliklerinin üstüne çok şeyler koydular. Beslenme şekilleri, düşünme ve algılamaları, his ve duyguları, sanata olan duyarlılıkları ve fiziksel kabiliyetleri gelişme gösterdi. Belki de en önemlisi iletişim kurma becerilerinin gelişmesi ile birlikte kendilerine özgü konuşma teknikleri geliştirdiler. İletişim becerilerinin bir sonucu olarak saygı, dürüstlük, kendini feda etme, ihanet, cesaret, nefret gibi duygular da gelişti. Bu duyguların birbirleriyle etkileşimi de yeni kavramların yeni hislerin ortaya çıkmasını, her bireyin birbirinden farklı karakterlere sahip olmasını sağladı.
Umut EKER – 14/09/2017
KONU İLE İLGİLİ KAYNAKLAR:
Armstrong K., Tanrı’nın Tarihi, Ayranç
Darwin C., Türlerin Kökeni, Alfa
Harari,Y.N., Homo Sapiens, Kolektif
Roger L., Modern İnsanın Kökeni, Tübitak