17. yüzyılın ortalarında Osmanlı topraklarında doğan Sabatay Sevi, Yahudi toplulukları arasında önemli bir figür haline geldi. İzmir Agora’da 1626 yılında dünyaya gelen Sevi, muhtemelen İspanyol kökenli bir ailenin çocuğuydu. Babası Mordehay’ın kümes hayvanları satıcılığı yapması aileye geçim sağlıyordu.
Sabatay Sevi’nin genç yaşlardan itibaren mistik ve dini konularda eğitim alması, onun Yahudi topluluğu içinde dikkat çekmesine yol açtı. İzmir’in önde gelen hahamlarından Yosef Escapa’dan aldığı derslerle 18 yaşında hahamlık icazeti alan Sevi, ancak geleneksel hahamlık yapmak yerine mistik konulara odaklandı.
1648 yılında, Sabatay Sevi’nin yaşadığı dönemde Doğu Avrupa’da yaşanan trajediler, Yahudi toplulukları arasında bir mesih beklentisi oluşturdu. Bu zorlu koşullar altında Sevi, kendisinin beklenen Mesih olduğuna inandığını ilan etti. Ancak bu iddia, Yahudi cemaati içinde eleştirilere neden oldu ve Sabatay Sevi, İzmir’den uzaklaştırıldı.

Uzun süren seyahatlerine başlayan Sevi, Selanik, İstanbul, Halep, Kudüs ve Kahire gibi şehirlerde yaşayarak farklı mistik gruplarla etkileşimde bulundu. Üç kez evlenmesine rağmen, iddialara göre hiçbir eşiyle ilişkiye girmedi. Bu dönemde Sabatay Sevi, Lurianik Kabala’nın etkisi altında kalarak kendine özgü bir teoloji oluşturdu.
İzmir’e dönen Sevi, bu kez taraftarları arasında sevinçle karşılanırken, hahamların büyük tepkisini çekti. Sabatay Sevi’nin şöhreti 1666 yılında zirveye ulaştı; bu tarih, Hıristiyanlar için İsa’nın ikinci gelişi olarak kabul ediliyordu.
1666 yılında Sevi, İzmir’e geri döndüğünde, kendisini Yahudi topluluğunun mesih olarak görmesi ve onun liderliği altında oluşturulan Sabataycılık akımının hızla yayılması, Osmanlı İmparatorluğu’nun dikkatini çekti. Bu dönemde, Sabatay Sevi, kendisini “kralların kralı” olarak tanımlayarak dünyayı 38 krallığa böldü ve bu krallıklara kardeşlerini ve sadık adamlarını lider olarak atadı.
Osmanlı yönetimi, Sabatay Sevi’nin faaliyetlerini yakından takip ediyor ve bu durumu ciddi bir tehdit olarak değerlendiriyordu. Sevi’nin İstanbul’a hareket etmeye karar verdiği 30 Haziran 1666 tarihinde, sarayın bu durumu erken bir aşamada öğrenmesi, harekete geçmesi ile sonuçlandı. Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa’nın emriyle, Sabatay’ın bulunduğu gemi Çanakkale Boğazı’nda durdurularak İstanbul’a getirildi. Elleri ve ayakları zincire vurulan Sevi, Divan’a çıkarılarak yargılandı.

İlk mahkemesinde, Sabatay Sevi’nin İstanbul’da tutuklanmasının ardından, birçok müridi de Gelibolu’daki Aydos kalesine gitti. Sabatay’ın hapsedildiği kale, kısa sürede dünyanın dört bir yanından gelen hediyelerle donatılarak adeta bir saray haline geldi. Bu süreçte, Sabatay Sevi’nin Müslüman olma teklifi geldi. Başta bu teklifi kabul etmeyen Sevi, Hekimbaşı Hayatizade Mustafa Fevzi Efendi’nin uzunca anlatımları sonrasında, canının bağışlanması karşılığında Müslümanlığı kabul etti.
Edirne sarayında düzenlenen divanda, Sabatay Sevi, İslam’a geçerek Aziz Mehmed Efendi adını aldı. Sabatay Sevi’nin Müslüman olmasının ardında yatan sebepler ve sonrasındaki yaşamı, Osmanlı tarihindeki karanlık noktalardan birini oluştururken, onun hayatı ve etkisi hala tartışma konusu olarak günümüzde de varlığını sürdürmektedir.
Sevi’nin Müslüman olması, taraftarları arasında hayal kırıklığına neden oldu. Ancak, bazıları onu takip ederek Müslüman oldu, diğerleri ise Yahudi Sabatayistler olarak anılan grup içinde kaldı.
Kaynakça
islamansiklopedisi.org.tr/sabatay-sevi
tr.wikipedia.org/wiki/Sabatay_Sevi
tr.wikipedia.org/wiki/Sabatayc%C4%B1l%C4%B1k





✍️ Yorumunuzla İçeriğe Değer Katın: Katkılarınızı bekliyoruz!