Batuhan AĞAŞ
1509 yılında İstanbul tarihinin en büyük depremlerinden birisini yaşadı. Öylesine büyük bir depremdi ki, Matrakçı Nasuh depremi anlatırken; “Devr-i Adem’den beri böyle bir deprem olmadı.” deme ihtiyacını hissetmiştir. (1) Dönemin tarihçileri 1509 depremini “Kıyamet-i Suğra” yani “Küçük Kıyamet” olarak isimlendirmişlerdir. Depremin hemen ardından şehrin surlarını bile aşabilecek büyüklükte bir tsunami ve bir de veba salgını yaşanmıştı.(2) Depremin artçı sarsıntıları yaklaşık 40 gün boyunca devam etti.

Modern araştırmalar depremin Ağustos veya Eylül aylarında yaşandığını öne sürse de, dönemin kaynakları farklı tarihler vermektedir. Edirneli Ruhi 25 Rebiülâhir, Kemâlpaşazâde 26 Cemâziyelevvel, Matrakçı Nasuh ise 25 Cemâziyelevvel olarak kaydetmiştir. (3) Depremin büyüklüğünün, 7.2 ila 8.0 arasında olduğu, ölü sayısının ise 4 bin ila 13 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir. (4)
Bilgi Notu: Rebiülahir, Hicri takvimin dördüncü ayıdır. Cemaziyelevvel ise hicri takvimin beşinci ayıdır.
Matrakçı Nasuh’un Gözünden Küçük Kıyamet
Dönemin tarihçileri Küçük Kıyameti anlatırken son derece duygusal ifadeler kullanmışlardır. Matrakçı Nasuh, depremin yıkıcı etkisini ve depremden sonra yaşananları şu cümleler ile ifade etmiştir:
“…birdenbire, hicretin 914. yılı Cemaziyelevvel ayının 25. gecesi, uykuda iken İstanbul’da büyük bir zelzele vuku buldu ki, Âdem devrinden beri böyle bir deprem olmadı. Nihayetinde, Yüce Allah, kudretinin kemaliyle kıyametin suretini bütün mahlûkata gösterdi. Onun dehşetinden kâinat ve mekân korkusundan titredi; özellikle Kostantiniyye (İstanbul) binaları, gökyüzüyle yarışacak kadar yüksek iken, çoğu yerle bir olup harap oldu. Sayısız minareler, duvarlar ve evler yıkıldı ve bu yıkıntıların altında sayısız insan helak oldu.
At Meydanı’ndaki daire direkler, İsa Kapısı adı verilen yer ve birçok nişangâh yıkılarak yok oldu. Kısacası, herkes şaşkınlık ve korku içindeydi, ne yapacaklarını bilemediler. Sabah olana kadar bir an bile durmadan sarsıntı devam etti. O gece, ne erkek ne kadın hiç kimse uyuyamadı; kimi feryat ve figan etti, kimi tesbih ve tehlil getirdi, kimi de istiğfar(bağışlanmayı dileme) ile meşgul oldu.”(5)

Topkapı Sarayı’nda Hasar ve Sultan II. Beyazıt’ın Edirne’ye Kaçması
Deprem sırasında Topkapı Sarayı’nın bazı bölümleri, hatta Sultan II. Beyazıt’ın dairesi bile yıkılmıştır. Ancak padişah, namaz için uyanık olduğundan felaketten yara almadan kurtulmuştur.”(6) Tarihçilerin Haniwaldanus Anonimi, olarak bildiği bir kaynağa göre, Beyazıt, pek çok insan gibi depremin ardından korkup Edirne’ye kaçmıştır. Hatta kendisi için depremde yıkılması zor ahşap bir ev bile inşa ettirmiştir. Söz konusu kaynakta, bu duruma dair şu bilgiler verilmektedir:
“Sultan Beyazıt, ayağından muztarip (nikris hastalığı) olmasına rağmen korkudan İstanbul’u terk ederek, Edirne’ye gitti. Fakat yer sarsıntıları orada da vardı. Tarih kitaplarında anlatıldığı gibi, bu yüzden Sultan Beyazıt, tehlikeden sakınmak için güvenle girip çıkabileceği, uzun direk ve mertekleri olan ahşap bir bina inşa ettirdi. Çünkü mertekler birbirinden kolayca ayrılmayacak şekilde alt alta bağlanmış olup, taş duvarlar gibi çatlama ve çökme ihtimalleri yoktur. Beyazıt bu ahşap evde otururken bile asla zelzeleye itimat etmedi. “(7)
Ulemanın “Dua” ile Kıyameti Durdurma Çözümü: Felaketin Ardındaki Gizemli Mesajlar Aramak
Dönemin insanları deprem gibi felaketlere dini anlamlar yükleme eğilimindeydiler. Bu gibi felaketlerin ardından genellikle kendilerinde bir kusur görüp, Allah’ın kendilerini bağışlamasını isterlerdi. Deprem gibi felaketlerin gizli mesajları olabileceğine de inanıyorlardı. Bu anlayışın bir yansıması olarak, dönemin Osmanlı uleması dua edilirse artçı sarsıntıların duracağını iddia etmiştir. Osmanlı tarihçisi Gelibolulu Mustafa Ali, depremden sonra bir veba salgını da yaşandığını kaydettikten sonra, Osmanlı ulemasının, hem devam eden artçı sarsıntıları hem de veba salgınını durdurmak için, bir şeyhin Mediye’ye Ravza-i Mutahhara’ya gönderilmesini ve orada dua etmesini önerdiğini söylemektedir. Beyazıt, bu öneriyi hemen kabul edip, şeyhi Medine’ye göndermiştir. Gelibolulu Mustafa Ali’ye göre şeyh gönderildikten sonra, hem veba hem de artçı sarsıntılar azalmıştır. Hatta, bu durumu şu iddialı cümle ile açıklamıştır:
“ Akıllılar zümresi bundan sonra veba ve depremin azaldığını görmüşlerdir.” (8)

Padişah, Haniwaldanus Anonimine göre, depremin bir mesaj içerdiğini düşünüyordu. Bu düşüncesini dönemin alimleri ile paylaşmış, onlara bu mesajı sormuştur. Alimlerin verdiği cevap oldukça ilginçti:
Alimler, gelecekte büyük savaşlar olacağını çok kan akacağını başka müsibetler ve kötü hava şartları ile insan neslinin cezalandırılacağını söylemişlerdir.(9)
İstanbul’un Yeniden İnşası ve Seferberlik
Haniwaldanus Anoniminde ve başka bazı kaynaklarda da yazdığı üzere, depremin ardından büyük bir seferberlik ilan edilmiş ve İstanbul yeniden inşa edilmiştir. Her ne kadar fazla abartılı bir rakam olduğu düşünülse de, Haniwaldanus Anonimine göre, inşa faaliyetlerinde çalıştırılmak üzere 40 bin kişi seferber edilmiştir.(10) Bu seferberlik halinin ciddi bir başarı sağladığını ve şehrin yeniden inşa edildiğini biliyoruz. En azından kamusal binalar hızlı bir şekilde tamir edildiler veya yeniden yapıldılar. İsmail Hakkı Uzun Çarşılı, devlete ait olan, İstanbul ve Galata taraflarındaki inşaatın 65 günde tamamlandığını söylemektedir.(11)
Tarihten Çıkarılması Gereken Dersler
Kıyamet- i Suğra yani Küçük Kıyamet, İstanbul tarihinin en büyük depremlerinden birisiydi. Bununla birlikte bu deprem ne ilkti ne de son idi. İstanbul, Kıyamet-i Suğra’dan önce de sonra da büyük depremler yaşamıştır. 1766 İstanbul depremi buna örnektir. Bu depremde de büyük bir tahribat ve tusunami yaşanmıştır. Esas itibari ile İstanbul’un depremler tarihi bizlere geleceği gösterip, yaşanacak olan yıkımı şimdiden haber vermektedir. İşte bu yüzden tarihten gerekli dersleri çıkarmalı ve çürük binalarla dolu olduğu bilinen İstanbul’da kapsamlı bir yeniden inşa faaliyetine girişmeliyiz. Aksi bir durumda tarih göstere göstere tekerrür edecektir.
Batuhan AĞAŞ
Dipnotlar
1) Matrakçı Nasuh Rüstem Paşa Tarihi, Târîh-i Âl-i Osmân, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, 1 Baskı, İstanbul 2019, sf. 295
2) http://www.koeri.boun.edu.tr/sismo/2/tr/?s=1509+
3) Fatma Ürekli, Osmanlı Döneminde İstanbul’da Meydana Gelen Âfetlere İlişkin Literatür, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 8, Sayı 16, 2010, 101-130
4) en.wikipedia.org/wiki/1509_Constantinople_earthquake
5) Matrakçı Nasuh Rüstem Paşa Tarihi, age 295
7) Richard F. Kreutel, Çev. Doç. Dr. Necdet Öztürk, Haniwaldanus Anoninimi’ne Göre Sultan Beyezid-i Veli 1. Baskı, İstanbul, 1997, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, Sf 43
8) Gelibolulu Mustafa Ali, Künhü’l Ahbar 4. Cilt Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, 1. Baskı İstanbul 2024 sf. 913
9) Richard F. Kreutel, Çev. Doç. Dr. Necdet Öztürk, age sf. 43
10) Richard F. Kreutel, Çev. Doç. Dr. Necdet Öztürk, age sf. 44
11) İsmail Hakkı Uzun Çarşılı, Osmanlı Tarihi 2. Cilt, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, 7. Baskı, Sf. 234





Gerçeği Söyleyen Adam için bir cevap yazın Cevabı iptal et