Son yılların en büyük tartışmalarından birisi Harf Devrimi ile ilgili. Bazı kesimler, Atatürk’ün Harf Devrimi’ni, Türk tarihini unutturmak için gerçekleştirdiği bir komplo olarak görüyor ve hatta bu iddiayı ideolojilerinin temel taşı yapmaktan bile geri durmuyorlar. Peki bu durum gerçeği ne kadar yansıtıyor, gerçekten de, Harf Devrimi yapıldıktan sonra geçmiş ile bağımız koptu ve “bir gecede cahil mi kaldık?“
I. Giriş: Eksik Bilgi Üzerine Kurulan İddia
Harf Devrimi’nin bizleri geçmişimizden kopardığını iddia edenlerin argümanları esasında son derece basit; harfler değişti, geçmişle olan bağ koptu temeline dayanıyor. Evet, ilk bakışta bu argümanın belli bir mantığı izlediği görülebiliyor. Ama bu mantık eksik bilgiler üzerine inşa edilmiş bir mantıktır. Bu mantığı öne sürenler, Osmanlı dönemi metinlerinin hem yazım şeklinin hem de kelime dağarcığının sürekli değiştiğini görmezden geliyorlar ve bu yanılgıları sebebiyle de, Arap harflerini bilmeleri hâlinde tüm bir Osmanlı külliyatına ulaşacaklarını zannediyorlar.

II. Osmanlı’nın Yazı Türü (Hat) Sorunu
“Harf Devrimi, geçmiş ile bağımızı kopardı.” diyenlerin yanılgısının aksine, Arap harflerini bilen birisi de aslında arşivde yer alan belgelerin önemli bir kısmını okuyamaz. Bu başlı başına şaşırtıcı değilmiş gibi daha da ileri gidelim: Osmanlıca bir romanı okuyabilen birisine bilmediği bir yazı türünden metin verseniz, o kişi metni okumaya çalıştığında kendisini hiyeroglif bir yazıyı çözmeye çalışıyormuş gibi hissedebilir.
Erhan Afyoncu, bu durumun tam bir yaşanmış örneğini bizlere şu cümlelerle ifade etmektedir:
“II. Abdülhamid döneminde Mısır meselesi gündeme gelince Abdülhamid demiş ki ‘Mısır’la ilgili yazışmaları çıkarın.’ Arşive inmişler mühimme defterlerini bulmuşlar fakat işin en ilginç tarafı şu. Bak ne diyor burda: ‘Malum olmayan hudut ile muharrerdir‘ diyor. Yani malum olmayan hat ile yazılmıştır diyor. Şimdi bunu bizim iyi öğrencilerimiz okuyor. Osmanlı döneminde bunu okuyacak adam bulamamışlar. Çünkü neden? O yazı terk edilmiş, rika yazıya geçilmiş.”

III. Kelime Dağarcığı ve Teknik Zorluklar
Harf Devrimi geçmiş ile bağımızı kopardı diyenlerin göz ardı ettikleri bir diğer önemli konu ise, Osmanlıcanın tarihsel süreç içerisinde yaşadığı kaçınılmaz değişimdir. Bu da bizleri başka bir yere götürüyor. Evet, Arap harflerini bilebilirsiniz, yazı tarzına da hâkim olabilirsiniz. Ama bu yine de Osmanlıca bir metni her zaman okuyabileceğiniz anlamına gelmez. Çünkü, okuyacağınız metinde geçen kelimeleri de bilmek zorundasınız.
Latin harli Türkçe metin okurken, bilmediğiniz bir kelimeyi de doğru bir şekilde okuyabilirsiniz. Ama aynı durum Arap Harfleri ile yazılmış bir metin için geçerli değildir. Çünkü, Osmanlıca metinlerde Türkçe için önemli olan bazı sesli harfler yoktur. Bu durum, bir kelimeyi okurken, o kelimeyi cümlenin bağlamına göre çözmek zorunda kalmamıza neden olmaktadır. Yani bir kelimede, “vav (و)” harfi gördüğünüzde bu harf “v” mi yoksa “o” mu diye çıkarım yapmak zorundasınız. Hiç bilmediğiniz kelimelerden oluşan bir cümle gördüğünüz an doğru okumanız mümkün olmayacaktır.

IV. İki Ayrı Dönem, Sanki İki Ayrı Dil
Osmanlıca okumanın zorluğundan bahsetmişken, iki ayrı metinden alıntı yapmak istiyorum. İlk vereceğim metni Arap harfleri bilen birisi okuyabilir ve anlayabilir. Ama ikinci vereceğim metni sadece Arap harfleri bilen birisi doğru okuyamaz ve anlayamaz.
İlk metin 1492 tarihinde tamamlandığını bildiğimiz Mehmet Neşri’nin Kitab-ı Cihan-Nüma isimli eserine ait:
“… Süleyman Şah dahi yine vatan-ı asliyyesine mütevecih olub Haleb diyarından gitmek kasd idüp varub Ca’ber kalası iline çıkdılar. Anda Fırat ırmağı yollarına gelub geçmek istediler. Süleyman Şah atiyle suya düşdi. Eceli abda mukkadermiş. Allah emrine varub Ca’ber kalası altında defn itdiler. Şimdiki hinde ol yire Mezar-ı Türk dirler ve ol etrakden bir taife anda mutemekkin oldılar.”
Aşağıda alıntıladığım ikinci metin ise 1716 yılında öldüğünü bildiğimiz Osmanlı tarihinin büyük üstadı Naima Mustafa Efendi’nin meşhur Naima Tarihi isimli eserine ait:
“Çün Fenn-i tarih şerifü’l-gaye cemmül’l-faide bir matlab-ı azizü’l mezhebdir. Kudema-i kamilinden nice müverrihin aca’ib-i vekayi’-i rub’meskun ve gara’ib-i havadis-i dehr-i bukalemunu cem’ü tastir edip ahbar-ı eyyam ve asar-ı enamı mutazammın nice kütüb tahrir etdiler.”
V. Sonuç: Devrimler Sayesinde Hatırlanan Tarih
Net bir şekilde görüldüğü gibi, Harf Devrimi yapılması bizi geçmişten koparmadı. 2. Abdülhamit döneminin devlet adamları bile geçmişin metinlerini okuyamamıştı. Bu noktada “Harf Devrimi bizi geçmişten kopardı.” diyenlerin mantığı ile yola çıkarsak bir geçmişten kopmadan söz edebiliriz ama bu geçmişten kopma hâli Osmanlı döneminin bir sorunu idi. Harf Devrimi böyle bir soruna neden olmadı.
İlginç bir durumdan da bahsetmek gerekiyor. Bugünün modern insanı Türk tarihini Osmanlı’dan çok daha iyi biliyor. Kanuni Sultan Süleyman gibi padişahlar ironik bir şekilde Hunları, Göktürkleri bilmeden öldüler. Kendilerine örnek alabilecekleri Mete Han’dan, Tonyukuk’un dehasından habersizdiler. Eski Türk tarihine dair bilgileri, Oğuz Kağan destanındaki ve başka bazı kaynaklardaki rivayetlerden ibaretti. Eğer ki, Osmanlı döneminde yaşayan bir insana, “Tarihte Türk adı ilk ne zaman kullanıldı?” diye sorma şansına sahip olsaydınız, size cevap veremeyeceğine şahit olurdunuz. Ama bugün bu soruya çocuklar bile cevap verebiliyor.
Bugün Türk tarihinin araştırılmasında, yine ironik bir şekilde Atatürk çok önemlidir. Türk Tarih Kurumu’nu kurması, bu kurumun öncülüğünde yapılan tarih araştırmaları, Fuat Köprülü, Halil İnalcık gibi kişilerin önünün açılacağı bir ortam yaratılması, hep Atatürk’ün geçmişin araştırılması ve öğrenilmesine verdiği önem sayesinde olmuştur. Bugün, 2. Abdülhamit döneminin okunamayan o yazı türünü çok iyi okuyabilen tarihçilerimiz varsa, Atatürk’ün bu durumdaki payı herhalde tartışılmaz. Atatürk’ün geçmişi unutturmakla suçlanması yakın tarihin en büyük iftiralarından birisi olarak görülmelidir.
BATUHAN AĞAŞ
Kaynaklar
tamgaturk.com/erhan-afyoncu-dedelerimizin-mezar-taslari-tartismasina-noktayi-koydu/40253/
Mehmet İpşirli, Tarih-i Na’ima 1. Cilt Ankara 2014 Türk Tarih Kurumu
Faik Reşit Unat, Prof. Dr. Mehmed A. Köymen, Neşri Tarihi Cilt 1 Ankara 2014 Türk Tarih Kurumu
Naima Tarihi’den alıntının çevirisi:
“Zira tarih ilmi, yüce bir amaç taşıyan ve pek çok faydayı bir araya getiren, mezhepçe değerli bir konudur. Geçmişin olgun bilginlerinden nice tarihçiler, dünyanın meskun kısmındaki şaşırtıcı olayları ve zamanın bukalemun gibi değişen garip hadiselerini toplayıp yazmış, günlerin haberlerini ve insanların bıraktığı eserleri içeren birçok kitap kaleme almışlardır.”





Anonim için bir cevap yazın Cevabı iptal et